Talih – İnan Çetin

yazar:

kategori:

Günümüzde biz insanlar çok şeyin gücü yokmuş gibi davranabilir, kendimizi her varlığın üstünde görebiliriz. Fakat diyelim ki bir ağaçtan üstün müyüz? Ağaç ki  bazen bir ulusun doğuşuna öncülük etmiş, bazen de kovuğunda ilk insanı beslemiştir. Türk mitolojisinde ağaçtan türeme motiflerini birçok eski metinde görebiliriz. Oğuz Destanı’nda  Oğuz Kağan’ın ava giderken bir ağacın kavuğunda bir kız gördüğü anlatılır. Çok güzel bir kızdır bu. Gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, dişleri inci gibidir. Oğuz Kağan’ın yüreğine aşk ateşi düşer, kızı sever ve onunla evlenir. Yakutlar ise ilk insanın ağacın içinde belinden yukarısı çıplak bir kadın tarafından beslendiğine inanmaktaydılar. Bu nedenledir ki eski Türk boyları, Göktürkler, Uygurlar, Hunlar ve İslamiyet’ten sonra Osmanlılar ağacı hükümdarlık ve ata makamı olarak saymışlardır. Dahası da var. Dede Korkut hikayelerinde  Salu Kazan Han’ın oğlu Uruz ağaca şöyle seslenir:

Ağaç, ağaç dir isem sana erilenme ağaç
Mekke ile Medine'nin kapısı ağaç
Musa Kelimün asası ağaç
Böyük böyük suların köprüsü ağaç
Kara kara denizlerün gimisi ağaç
Şah-ı Merdan Ali'nün Düdülinün eyeri ağaç
Şah Hasan ile Hüseyn'ün bişiği ağaç
Eğer erdür eğer avratdur korhusu ağaç
Başun ala bakar olsam başsuz ağaç
Dibün ala bakar olsan dipsüz ağaç
Meni sana asarlar götürmegil ağaç
Götürecek olur isen yiğitliğüm seni tutsun ağaç
Bizim ilde gerek idün ağaç
Kara hindu kullarıma buyuray idüm ağaç
Seni para para toğrayalar idi ağaç

Eskiden Türk gençlerinden Şaman olmak isteyenler ağaç dikermiş, özellikle de kayın ağacı. Anadolu’da sık sık söylenen, bir dikili ağacın olsun temennisi de Şamanların bize armağanı olmalıdır. Her insanın bu hayatta bir dikili ağacı olmalıdır, kim olduğunu, kim olacağını diktiği o ağaçla belli eder kişi. 

Uluslar da böyledir, diktikleri ağaçlarla anılırlar ki buradaki ağaç metaforu yaratıya işaret eder. 

Çok zaman önce yaşlı bir Kam ile tanışmıştım. Tanrısal güçlerle donatılmış bir ihtiyardı.  Ömrünün gelip geçmiş zamanlarında yaşadığı pek çok mucizeyi de bize anlatacak kadar  alçakgönüllüydü. Zamanın sonsuzluğuna, ruh göçüne, feleğin boşlukta düştüğüne inanan her şaman gibi o da töz sözcüğünü sık kullanıyordu. Bazı eski Türk kavimlerinde töz sözcüğüyle aynı anlama gelen eren, tangara sözcüklerinin kullanıldığı da biliniyor ki töz, cevher, asıl, soy, öz, kök gibi başlangıcı işaret eden sözcükleri çağrıştırmasının yanı sıra, her şeyde varlığını gösterir. 

Kam ile ulusların dünya üzerindeki dikili ağaçlarından konuşuyorduk. “Türklerin dünya üzerinde pek çok dikili ağacı vardır” dedi. “Talih, Türklere güldü ve Türkler dünyaya düzeni, adaleti, birlikte yaşamayı getirdi. Fakat Türklere gülen talih talihlikten çıktı. Devlet olunca düzen bozuldu.”

Kutadgu Bilig’de talih anlamında kullanılan devlet sözcüğü kökünü Arapça (dwl) dawla’dan alır: döngü, devran, kısmet, talih, baht, servet, iktidar, egemenlik anlamlarını içerir ve ilk anlamları ile değişimi, el değiştirmeyi, tedavül etmeyi işaret eder.

Sözcüklerin etimolojik kökenleriyle bu sözcüklerin ifade ettiği kurum, kişi veya eşyanın kaderinin aynı olabileceği düşüncesi bu süreçte zihnimde filizlendi. Araştırdım ve Türkiye Günlüğü‘nde Kemal Gözler’in bir makalesine rastladım: “Devlet” Kelimesi Üzerine Bir Deneme. Kemal Gözler, bazı Batı dillerinde kökünü Latince Status sözcüğünden alıp İngilizce karşılığı State, Fransızca karşılığı  État, Almanca karşılığı Staat, İtalyanca karşılığı Stato, İspanyolca ve Portekizce karşılığı Estado olan; Arapça “devle (ﺩﻭﻠﻪ)” sözcüğünden Türkçeye geçmiş devlet sözcüğünün kökenini ve kaderini incelediği makalesiyle ufkumu açtı. Hatta Kemal Gözler ile aynı doğrultuda buluşan düşüncelerimiz beni bir parça şaşırttı. Öyle ya bazı rastlantılar, çakışmalar hem ilham verici hem de korkutucu olabiliyor.

Kanımca her dil ve dolaysıyla her sözcük kökü, ifade ettikleri ve süreç içinde daralan veya genişleyen anlamlarıyla evrende yansır ki devlet ile status sözcükleri de böyledir. 

Şöyle diyor Kemal Gözler:   

“………… Türkçe/Arapça “devlet” kelimesi, ilk kelime anlamıyla değişimi, dönmeyi, el değiştirmeyi, kendi kökünden türemiş bir kelimeyle söylersek, “tedavül etmeyi” ifade eder.

Batı dillerindeki “State” ve benzeri kelimeler ise, durağanlığı, sabitliği, değişmezliği ifade eder.

Emir Kaya’nın gözlemlediği gibi bizdeki “devlet” kelimesinde “dinamik”, Batı dillerindeki “State” kelimesi ve benzerleri “statik” bir çağrışım içerir.

Dinamik olan devlet yüzyıllarca bir baştan öteki başa konmuş, konduğu başlara da talihin tüm kapılarını aralamıştır. Türkçedeki ünlü deyimi anımsayalım: “Başına devlet kuşu kondu.  Devle kökünden gelen devletlerin hemen hepsinde devlet kuşu‘nun başına konduğu kişilerin her nedense tarih boyunca ortak özellikleri de bulunur. Bunlar sanki birer Siddharta’dır, babaları -ki bu devlet olmalıdır- tarafından dış dünyadan uzak, habersiz, sorulara ve arayışlara yol açacak hiçbir olumsuzluğun yaşanmadığı saraylara kapatılmışlardır. Talih/devlet kuşunun saraylarında ne keder verici bir olay, ne yoksulluk ve sefalet içinde yaşayanlar, ne sakat, engelli oldukları için ihtiyaçlarını karşılamak için yardıma muhtaç olan kişiler ne de hasta, aç ve açıkta yaşayan kimseler vardır. Siddharta’nın durumuna tanrılar müdahale eder. Siddharta önce yaşlı bir adamı görür ve yaşlılığın güzelliğin katili, bedenin çöküşü, gücün yitimi, hazzın, belleğin yıkımı olduğunu öğrenir. Ardından hasta bir kişi görür, sonra bir ceset. İnsanın en çirkin yanlarını böyle tanır genç Siddharta ve haz dolu hayatını terk eder.

Siddharta gibi bir gencin yaşlanma, hastalık, ölüm gibi gerçekliklerden habersiz olmasını anlamak güçtür. Yine de şu soruyu sorabiliriz: Dünyadaki durumları bilmemize rağmen onları yeterince kavrayıp empati kurabiliyor muyuz? Bu soruya her birimiz farklı yanıtlar vereceğimizden kuşkum yok. Nasıl bir ailede, nerede, hangi yurtta ve ilde, hangi koşullarda yaşadığımıza ve nasıl bir eğitim aldığımıza bağlı olarak yanıtımız değişecektir.

Kam’a göre, adaleti gözetmeyi öğrenmek gerekir; havayı koklamak gibi ki eski bilgeler ışığın eğilip bükülüşünden, kırılmalarından, geçişlerinden, havanın kokusunu tanımalarından, gökyüzündeki değişimlerinden ve toprağın derinliklerini ve yüzeyini yurt edinmiş börtü böceğin, kurdun kuşun  hareketlerinden doğal felaketleri, hava durumunu tahmin ediyorlardı.  O zaman bilinirdi ancak, topraktan fışkıran gücün şiddeti ya da bir akarsuyun öfkesi. 

Siddharta’yı daldığı haz dolu, gerçeklikten kopuk hayatından uyandıran Tanrılar gibi, Devlet‘i de daldığı gaflet uykusundan ancak onu iyi tanıyanlar uyandırabilir, dedi Kam. Kutadgu Bilig’deki 2032’inci beyite atıfta bulunarak ekledi: “Zulüm yanan ateştir, yaklaşanı yakar; kanun sudur, akarsa nimet yetişir.”   

Türk milletinin devlet kurma ve yönetme becerisi denince aklıma, Türkçede devlet kavramının karşılığı olan il sözcüğünün köken itibariyle, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte aynı topraklar üzerinde yaşayan çeşitli ırkların ve kültürlerin birlikte yaşamasıyla oluşan ulus kavramını da içerdiğini ileri süren Kam geliyor. Tarihi süreç içinde anlamı daralsa da il sözcüğü el şeklinde de geçer ve iki düşman arasında barışı sağlayan, dostluğu kuran kişilere ilçi ya da elçi denirdi. Eski Türkçede il sözcüğünün boylar/kabileler birliği anlamına geldiğini de biliyoruz. Bir‘den doğup çoğalarak farklı kültürler edinen, lehçeleri dile dönüşen, dilleri gruplara ayrılan ve zamanla boyları uluslaşan bir gerçeklik olan insanlık tarihi var ki özgür olmak ve özgürce düşünmek için sözcüklere bir adanmışlıkla kulak vermeliyiz, onları dinlemeliyiz, sorgulamalıyız, ara verip “başlangıçta söz vardı, söz Tanrı ile birlikteydi ve söz Tanrı idi”ye kulak vermeliyiz, söze anlam yüklemeliyiz ve sonunda onlardan oluşan bir hikaye olduğumuzun farkına varmalıyız.

Görelim bakalım o zaman, el mi yaman bey mi yamanDil mi yaman devlet mi yaman.   

Not: Talih, İnan Çetin’in 72.5 (Yetmiş İki Buçuk) adlı kitap çalışmasından alınmıştır.

  1.  Kemal Gözler, “DEVLET” KELİMESİ ÜZERİNE BİR DENEME, Türkiye Günlüğü, Sayı 129, kış 2017, s. 5-9.
  2. Emir Kaya, Hukuk Zihniyeti, Ankara, Adalet, 2016, s.244. 
  3. Kemal Gözler, “DEVLET” KELİMESİ ÜZERİNE BİR DENEME, Türkiye Günlüğü, Sayı 129, kış 2017, s. 5-9.


Yorumlar

“Talih – İnan Çetin” için bir yanıt

  1. Her zamanki gibiden daha iyi bir başlangıç yazısı. İlgi ve dikkat çekici. Ellerine sağlık. Yalnızca kürtçe devlet sözcüğünün ekleyebilirsin diye düşünüyorum.
    Kürçe de devlet dûgel anlamında…teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Wishlist 0
Continue Shopping